Turkce
2020 11 14
Bu yazımda size deneyimlemekte olduğum akademik ortamdan bahsedeceğim.
Yaşamakta olduğum deneyim, Almanya'daki üniversitelerin sadece birini temsil ediyor. O yüzden genelleme yapmak istemiyorum. Bir aylık bir süreyi henüz doldurduğumu da unutmayın.
Üniversiteye adım attığım ilk günden bu yana, üniversite ve üniversite çalışanları üzerinde baskı unsuru yaratabilecek hiçbir şeye rastlamadım. Tamam biliyorum normali bu :) Sadece rastlamadığımı belirtmek istedim :)
Bir buçuk yıl önce aldığım bilgi de bu yöndeydi, istediğin saat üniversiteye girip çık, kütüphaneler sürekli açık. İstediğin zaman çalış, istediğin zaman dinlen. Bu ilk başta zorunlu çalışma saatlerine alışmış üniversite mensuplarına sarsıcı gelebilir. Yani ne zaman çalışıp çalışmayacağımı kimse söylemeyecek mi? Neyse ki ben halihazırda kendi saatlerini (olabildiğince) kendi ayarlayabilen bir sistem yaratmıştım. Aşırı planlı olmamın verdiği rahatlığı burada iyice yaşıyorum. Çünkü herkes planlı. Türkiye'de çalışırken çoğunluk planlı olmadığı için, benim gibi planlara sadık bir kişi sürekli plansızların akışına göre plan yenilemek zorunda kalıyor. Almanya'da ise durum tam tersi. Herkesin olgun olduğu kabul edilmiş, o yüzden araştırma yaptığınız saatleri siz belirliyorsunuz. Bu demek değil ki kimse gündüz ofise gelip çalışmıyor. Aksine herkes gündüz çalışmayı seçiyor, çünkü sağlıklı olanı bu. Akşam 19'dans onra sokaklar sessiz, sakin. E yani, dinleneceğiz, değil mi?
Tahmin edersiniz ki böyle herkes kendi planını yapınca ve o kişiyle görüşmek istediğinizde, hayat çok kolay. Kendi saatlerinizi kendiniz kontrol ediyorsunuz ve kimse sizin planınızı yenilemenize yol açacak bir müdahalede bulunmuyor. Bu o kadar verimi artıran bir şey ki anlatamam.
Bazen sabah 8'de ofiste oluyorum, birileri benden önce gelmiş olabiliyor. Bazen saat 20'ye kadar çalışıyorum, ben çıkarken başka birileri çalışmaya devam edebiliyor. Yani bir bakıma enstitü aralıksız çalışıyor. Böyle olmalı, işte böyle.
Hem akademik anlamda, hem de kişisel olarak kendimi geliştirmek için yapmak istediğim şeyler var. İşte bunları bir bütünsellik ve yapılabilirlik sınırları içinde ilk kez bir arada görebiliyorum. Yalnız bu covid salgını çok uzadı. Buradaki imkânlardan yararlanmamı yavaşlatıyor diyebilirim. Doktora sonrası araştırma yapmanın en önemli parçalarından biri kişi ağınızı yani networkünüzü genişletmek. Bunun için en sağlıklı yol yüz yüze görüşmeler yapmak. Fakat bir kısım görüşmemi online yapmak durumunda kalıyorum. Tanışıklıkların online kalması, devamını getirmek açısından yetersiz kalıyor.
Üniversitenin post-doc araştırmacılar ve PhD öğrencileri için vermekte olduğu bir etkinlik fonunu keşfettim. Her bir etkinlik için belli bir miktar fon veriyorlar. İki kişinin bir arada başvurmasını ve birinin mutlaka post-doc araştırmacısı olmasını istiyorlar. Ben de ofiste tanıştığım PhD ve postdoc araştırmacılara önerilerini sorduğum bir eposta gönderdim. 2 konu ön plana çıktı. Önümüzdeki hafta cuma günü son başvuru günü. Eğer iyi bir öneri metni hazırlayabilirsek başvurup etkinlik için fon alacağız. Bu tarz bir epostaya gelen cevapları görmeniz gerekir. Birçok kişi epostaya olumlu cevap verip önerilerini dillendirdi. Ne zaman nasıl katkıda bulunabileceklerini yazdılar. Kısacası, insanları hareketlendirmek için ekstra bir çaba sarf etmeme gerek kalmıyor, zaten hazırlar ve planlılar. Aradığım çalışma ortamı bu olsa gerek.